Araştırma mix Web3 & Play2Earn

Web3 Telif Hakları ve Bitmeyen İki Yüzlülük

Kripto dünyasında fırtınalar kopuyor. Bu bir tartışma falan değil aslında, insanlık tarihi kadar eski bir üçkağıt. “Sanatçılara yönelik bitmeyen bir saldırı” olarak adlandırmayı tercih ettiğim bu yaygarayla ilgili size bir sanatçının bakış açısını sunmaya ve vardığım sonuçları açıklamaya çalışacağım.

1993 yılında, ortaokulda seçmeli bilgisayar dersleri almaya başladığımda, o zamanların son derece umut verici görünen iki meslek vardı: Bilgisayar programcılığı ve dijital sanat. Sınıfımdaki öğrenciler kısa bir süre içerisinde organik olarak ikiye bölünerek bu alanlara yöneldiler. Gelecekte hangi sektörün daha çok büyüyeceğini öngörmek pek mümkün değildi. Usta bir sanatçı olmak istiyordum ve dijital sanatın kariyerimi ilerletip, bana başarının kapılarını açacağına dair güvenim tamdı.

Deluxe Paint

O zamanın Photoshop benzeri bir boyama programı olan Deluxe Paint’i bir süre denedikten sonra, gazetede Milli Eğitim Bakanlığı’nın yaptığı bir çağrı gördüm: 5. Akşam Sanat Okulu – Bilgisayarda Resim Yarışması. Konu: Uzaya Yolculuk. Elimden gelenin en iyisini yaparak bir şeyler çizdim, Ankara’ya postaladım ve birincilik ödülünü kazandım: Bir Macintosh bilgisayar. Vay be! Daha şimdiden başarmış gibiydim, dahi bir çocuk muydum neydim?

Değildim. Aslında bütün mesele de buydu. Doğuştan virtüöz olmama gerek olmadığını, düzgün bir hayat yaşamak için “gerçekten iyi” işler yapıp, çok çalışmanın yeterli olacağını düşünüyordum…

 

Aradan göz açıp kapatıncaya kadar 30 sene geçti ve yakın zamanda internetin, sosyal medyanın, içerik oburluğunun ve dikkat ekonomisinin yükselişine şahitlik ettim. Meslek hayatımın ilk yıllarında aklımda tek bir ilke vardı: ‘Sevdiğin işi yap, hayatın boyunca bir gün bile çalışmak zorunda kalmazsın!’ Kulağa çok tatlı geliyordu. “Ben çok yetenekliyim! Hem işini severek yapan hem de geçimini sağlayan o istisnai insanlardan biri olabilirim.” Kravatları ve günlük işleri olan, her gün işe gidip gelerek hayatlarını trafikte boşa harcayan o zavallılara neredeyse acıyordum. Slogan o kadar güçlüydü, o kadar çekiciydi ki, her yerdeydi. Sanki bir reklam kampanyası falandı… Garip.

“İş yerinde bu kadar eğleniyorsam muhtemelen bedavaya bile çalışırdım!”

Mottonun benim lehime çalışmadığını anlamam birkaç yılımı aldı. “İş yerinde bu kadar eğleniyorsam muhtemelen bedavaya bile çalışırdım!” İşverenlerin gözlerinde ve zihinlerinde görmeye başladığım şey tam olarak buydu. Dile getirilmeyen gerçek, odadaki fil, bir “mokita”. İşimizi sevdiğimiz gerçeğini biliyorlardı ve bunu kullandılar. Maaşımız karşılığında bizden beklenenden daha fazlasını, daha hızlı yapabilirdik! Daha uzun saatler çalışabilirdik, hatta hafta sonlarında, tatillerde bile… Zam istediğimizde ya da bize olan borçlarını sorduğumuzda, en iyi ihtimalle ayıplanıyor ya da geçiştiriliyorduk.

Life Of Pi filminin görsel efektlerini üreten stüdyonun, filmdeki çalışmaları için Oscar ödülü aldığı günlerde iflas ettiğini biliyor muydunuz? “Yeşil ekran protestolarını” hatırlıyor musunuz?

Bir süre sonra şifreyi çözdüm: Diğer birçok meslekten farklı olarak sanat görecelidir… Sanatsal kalitesi veya teknik uzmanlığı ne olursa olsun, kitleler bir şeyi diğerine tercih edebilir. Zevkler ve renkler tartışılmaz! Ayrıca sanat trend tabanlıdır ve trendler dağıtım kanalları tarafından manipüle edilmeye açıktır. Halbuki teknoloji bunun tam tersidir. Sanat kadar göreceli değildir, ya çalışır ya çalışmaz.

Kullanışlı şeyler üretmek > Güzel şeyler üretmek.

“Fakir sanatçı” klişesi de buradan gelir. “Fakir doktor” veya “fakir mühendis” gibi klişeler yoktur. Bu alanlarda çalışanların hepsinin çok başarılı olduğundan değil, sadece toplumlarda böyle bir gelenek olmadığından. Sanatçılar içinse bu algı neredeyse yüzyıllardır devam ediyor. Yaptığımız işi seviyoruz, yaptığımız işin değeri göreceli ve bu yüzden sonsuz köleliğe mahkûmuz. Çocukluktan beri tanıştığım her insan, sanatçı olmak istiyorsam sefalet dolu bir hayata hazırlıklı olmam gerektiğini söyledi. Bu, beynimize o kadar kazınmış bir fikir ki, uzun zaman önce bir norm haline gelmiş olmalı.

A Devastating Family Drama

Yirmi yıl boyunca becerilerimi diğer stüdyolara kiraladıktan ve dijital illüstrasyonlarımı like toplamak için sosyal medyalarda paylaştıktan sonra, 2021 yılında NFT’leri ve onların sağladığı kalıcı telif haklarını öğrendim. Beynimden vurulmuşa döndüm. İşte bu! İnternetin ilk 20 yılı bir geçiş dönemiydi ve şimdi sanatçıların “sağ tıkla + kaydet” yıllarında kaybettikleri takdirin ve gelirin bir kısmını geri kazanma zamanı gelmişti.

Aradan sadece bir yıl geçti ve neredeyse her çakma ikinci el satış sitesi, kendi paylarını olabildiğince koruyarak sanatçıların telif haklarını ortadan kaldırmaya çalışıyor. Sakın aldanmayın; bu, platformların birbirleri arasındaki bir rekabet değil, dağıtımcılar tarafından sanatçılara yönelik başlatılmış topyekûn bir saldırıdır.

Bu iki başlılık çok konuşulmaz ama birçok konunun merkezinde yer alır: Dağıtım üretimi kontrol eder. Bana inanmıyorsanız, Disney’in film dağıtımındaki küresel hâkimiyetini kullanarak dünyanın en büyük animasyon stüdyosu olan Pixar’ı nasıl diz çöktürdüğüne dair bir geniş bilgiler veren bir belgesel var, onu seyredin. İlk yıllarında, filmlerinin afişlerinde sadece Pixar adının yazıldığını görürdünüz. Artık her posterde Disney-Pixar’ı görüyorsunuz.

Benim iddiam şu: 2021 zirvesindeyken (40 milyar dolar) NFT pazarı anormal derecede ağız sulandırıyordu ve birçok girişimci OpenSea’yi tahttan indirmeye veya en azından pastadan bir dilimi kendisi almaya niyetlendi. NFT ve kripto pazarları normal hayattan 10 kat daha hızlı ilerlediğinden, bu rakipler nihayet platformlarını piyasaya sürdüklerinde artık ayı piyasasındaydık. NFT dünyasında o sıralar patlayan bir sürü rug-pull ve scam projeler de genel kitleyi kriptodan soğutmuştu.

Bize sihirli internet paraları dağıtmayı denediler, ponzy staking mekanizmaları, indirimler… Her şeyi vaat ettiler ama nihayetinde deniz bitti. OpenSea piyasaya hakim olmaya, kendini güncellemeye devam ederken, rakiplerinin teknolojileri ondan yeterince üstün değilmiş gibi görünüyor.

Artık telif haklarımızın peşindeler. Bu onların son çaresi, her zaman öyleydi. Bu herkese açık, katılımcı bir tartışma falan değil. Tartışmayı dağıtımcıların çizdiği belli bir çerçeveye hapsederek, sektörün genelinde bir “RIZA ÜRETME” çabasıdır. Bu teknik bir tartışma da değil. Akıllı kontrat seviyesindeki tartışmalar bu konunun önemsiz bir parçası. Bu bir serbest piyasa tartışması da değil, azınlığın hakim olduğu bir piyasada çoğunluk serbest olamaz. İkinci el platformları, Twitter’da acıklı thread’ler yayınlayarak ve spaces uygulamasında saatler boyunca özür dileyerek, tartışmanın hedefini kendilerinden koleksiyonculara ve sanatçılara kaydırmaya çalışıyorlar. Biz birbirimizle kavga etmeye başlayalım ki, onlar aradan sıvışıp dışarıdan seyredebilsinler.

Hepimiz sınıf temelli toplumlarda yaşıyoruz. Bir endüstrideki büyük oyuncular, birbirlerini tedarikçi/tüketici tabanlarından daha çok severler. Çünkü birbirlerinin varlığını meşrulaştırırlar. Kardeş olan onlar, biz ise başka bir aileden geliyoruz.

 

NFT pazarı 2021’de 40 milyar dolarlık satış hacmi yaptı. O dönemde ödedikleri telif ücretlerinden şikayet eden tek bir koleksiyoncu gördüğünüzü hatırlıyor musunuz? Yoksa aşırı hype’lı mint’lerde binlerce dolarlık gaz ücretleri ödemeye koşarken birbirimizi mi eziyorduk? Kolay para bu alemde bir standarttır. Şimdi aynı kişilerin üretici telif haklarının mağduru olduğuna inanmamız mı gerekiyor? Hayali bir arazi tapusu (Otherside) almak için, işlem ücreti olarak 5.000 dolar ödemeye zorlandıklarında, kimsenin Ethereum blok zincirini veya madencileri boykot ettiğini hatırlamıyorum. Aksine, o gün cüzdanlarında gaz ücreti için “sadece” 1.000 dolarcık tutan birçok kişi alay konusu olmuştu.

https://twitter.com/BAYCNAFA/status/1520789394591911936

Distribütörler, yaratıcıların Web3’ten kazandıkları tüm ek gelirleri ellerinden alıp bu pazarı Neo-Neo-Liberal bir ekonomiye dönüştürene kadar bu acıklı hikayeler ve peri masalları ortadan kalkmayacak. Her şeyi kendilerine istiyorlar ve üretmeye devam edebilelim diye bize sadece hayatta kalmamıza yetecek bir lokma bırakmak istiyorlar.

Sanatçılar: Bu tuzağa tekrar düşmeyin.

Telif hakları, çoğumuzun bu piyasaya gelmesinin ana nedenidir. Sanatçıların, sanatlarının yanı sıra, Web3 dünyasının onlardan beklediği yenilikleri öğrenmelerinin nedeni de budur. Yoksa kimsenin Discord’a bayıldığı falan yok. Bu teknoloji, sanat dünyasını yeni zirvelere taşıyabilecek büyük bir potansiyeldir. Telif hakları, ilk platformlar tarafından bize vaat edilen ve reklamı yapılan şeylerdi. Bu metni hala SuperRare’in ana sayfasında okuyabilirsiniz:

“Sanat piyasasındaki telif haklarına öncülük ediyoruz, sanatçılar, eserlerinin tüm ikincil satışlarından telif hakkı alırlar – sonsuza kadar”

Ne oldu da şimdi bize telif ücretlerinin akıllı kontrat düzeyinde uygulanamayacağı söyleniyor? Neden birdenbire açgözlü telif haklarımız ve tembelliğimizden dolayı ayıplanıyoruz? Neden hiçbir iş güvencemiz olmadan, bir nefes alma lüksümüz bile olmadan, daima yokluktan bir şeyler yaratmamız bekleniyor?

Bakın millet, geçmişte “sahip olduğumuz” her şey artık bir abonelik modeline dönüştü. Bu üyeliklerden herhangi birini iptal etmenin önündeki engelleri aşmak, deveye hendek atlatmaktan beter. Bana bu piyasaya girerken vaat edilen şeyleri talep ettiğim için kendimden utanmayacağım.

Eğer telif haklarından şikayet ediyorsanız, siz koleksiyoner değilsiniz, ancak bir kumarbaz, bir tüccar, bir satış botu ya da bir oksimoron olabilirsiniz. Koleksiyoncular, kelime anlamı itibariyle biriktirir, satmazlar. Kumarbazlar ve tüccarlar arasındaki bu mücadelede sanatçıların yeri olmamalıdır. Telif haklarının koleksiyonerler için büyük bir sorun olduğuna inanmıyorum. Bu, kuruş hesabını yaparak ayı piyasasında hayatta kalmaya çalışan OpenSea özentilerinin sorunudur.

Eh madem öyle, bu dağıtımcılar sanatçıların geçim kaynaklarını tek taraflı olarak elemeye çalışmak yerine kendi platformlarını geliştirmeli ve kullanıcılar için daha cazip bir hale getirmeliler. Sanatçının fiyat etiketini geçersiz kılan bir pazar, serbest bir pazar değildir. Özgürlük, serbestlik, zaten alıcının karar verme gücünde, sanatçının fiyat tercihinde ve platformların çeşitliliğinde mevcut. OpenSea ve diğer büyük oyuncular da bu trende katılırsa, bu Web3’de tabutumuza çakılan son çivi olacak.

Peki ne yapabiliriz?

Bence, her ne kadar göreceli de olsa, işe sanatın bir din ya da topluma yapılan bir bağış olmadığı gerçeğini kabul etmekle başlayabiliriz. Sanat, hepsinden önce, bir meslektir. Yaşamak için yaptığımız bir iş. “Sevdiğin işi yap” mottosunu hatırlıyorsunuz değil mi? İlk duyduğumdan 20 yıl sonra, başarılı bir iş adamı olan arkadaşım bana daha farklı bir motto söyledi, gerçeği: “Çalışmak zevkli bir şey olsaydı, kimse sana bunun için para vermezdi…”

Çalışmak zordur. Keyifsizdir de. Bizi köleleştirir ve hayatımızı tüketir. Bunun karşılığını beklemekten daha adil bir şey olmaz. Size daha çok çalışmanızı, şikayet etmemenizi, bir marka olmanızı ve sabretmenizi öğütleyen, dünyalığını çoktan yapmış bazı sanatçılara aldanmayın. Söylediklerinde haklılık payı olmadığından değil. Söyledikleri doğru fakat tavırları aldatıcıdır. Sadece zirvedeki azınlığı ödüllendiren, ancak kalan herkesin içeriğini bedavaya tüketen bu bozuk sistemin içerisinde çoğumuz başarılı olamayız. İnternetin algoritması tam olarak budur.

Eğer bu gidişattan memnun değilsek, sanatçıyı güçlendiren, daha iyi dağıtım platformları oluşturmalıyız. Finansal okuryazarlık ve teknolojik bilgi birikimi açısından kendimizi geliştirmemiz gerekiyor. Sol beynimizi sağ taraftan ayırmalı ve acımasız, kapitalist bir piyasada nasıl birer iş adamı olabileceğimizi de öğrenmeliyiz.

Bize okulda büyük eserlerin nasıl yapıldığı öğretildi, fakat reel dünya ekonomisinin nasıl çalıştığı veya ürettiğimiz şeyleri satmak için ne yapmamız gerektiği bize hiç öğretilmedi. Bu yüzden mezun olduktan kısa bir süre sonra travmatize oluyoruz. Okulda yaşadığımız ödüllendirici, yaratıcı deneyimin yokluğunu hissediyoruz. Hepimiz, sürekli olarak üretmek üzere duygusal olarak programlandık ve beynimiz yıkandı, ancak bu üretimleri başarılı iş modellerine dönüştürecek yetkinlikten mahrum bırakıldık. O köşe zaten başka bir grup tarafından kapılmış durumda. Biz bunları düşünmeyelim, biz sadece üretmeye devam edelim, çiftlik tavukları gibi…

 

The `Starving Artist` Dilemma

İyi bir sanatçı olmak dünyanın en zor işlerinden biridir. Ne kadar göreceli olursa olsun, sanatın arkasında sürekli olarak gelişmekte olan bir bilim vardır. Sanatçıların çoğu çok zor koşullarda yaşıyor ve içlerinden sadece birkaçı gerçekten hayallerine ulaşabiliyor. Sanat dünyası da ana kucağı değil tabi, iyi olduğunuz için kimse sizi kolları açık beklemiyor. En az her piyasa kadar sanat piyasası da ahbap-çavuş kapitalizmine, tayfacılığa boğulmuş, dışlayıcı bir yapı. Bu bir kulüp ve bizler üye değiliz. Ya bireysel olarak göz ardı edemeyecekleri düzeyde işler yapmalıyız ve kulübe girmeliyiz, ya da sürekliliği, yaratıcılığı ve özgünlüğü ödüllendiren, daha iyi, bize ait bir dağıtım ağı oluşturmak için hep birlikte çabalamalıyız.

İsterseniz, milyonlarca sanatçı arasından “sıyrılmayı” deneyebilirsiniz. Hatta o gün gelirse, sizden alttakilere aynı şekilde vaaz da verebilirsiniz. Ya da alın terinizi daha ciddiye almayı ve elimizdeki verilere dikkatli bakmayı seçebilirsiniz. İstatistikler sanatçıların lehine değil.

Sağ beynimizi aşmalı ve dağıtım gücünün bir kısmını ele geçirmeliyiz. Çünkü kimse onu bize hediye etmeyecek…

——————————————-

Jeff Treves

Animasyon yönetmeni, illüstratör, sanat eğitmeni, girişimci. 2004 SCAD mezunu. Disney, Mattel, Roche, Turkcell, Scholastic – Fisher Price ile çalıştı. Udemy üzerinden sanat eğitimleri vermekte ve Web3 projeleri geliştirmektedir. Neo Tokyo NFT topluluğunun baş sanatçısıdır.

Desteklemek için lütfen takip edin:
BirthMark Tattoo (tasarımcı ve kurucu)
https://twitter.com/BirthMarkAPP
https://instagram.com/birthmark.app

CrypTotems (tasarımcı ve sahibi)
https://twitter.com/CrypTotemsNFT
https://opensea.io/collection/cryptotems-tribe

Tüm diğer projeler için:
https://linktr.ee/jeffparadox

 

—–

YTD Ne Demek?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir