1. Bölüm: Tuhaf Davet
O kış sabahı, Boğaz’ın sisli sularının üzerindeki yalılar, derin bir sessizliğe bürünmüştü. İstanbul’un sokakları, yağmurun ardından gelen soğuk bir rüzgarla titriyor, sanki şehrin kendisi bile yakında yaşanacak karmaşayı hissediyor gibiydi. Kezban Hanım, yani memleketin en ünlü özel dedektifi, kütüphanesindeki o ağır ahşap masada oturuyordu. Yüzünde her zamanki dikkatli ifadesi, parmaklarında ise sigarasının izmariti vardı. Ben, yardımcısı Şaban, onun karşısında oturmuş çayımı yudumlarken sabrının sınırlarını zorlamadan gözlem yapmaya çalışıyordum.
Her şey, o sabah kapımıza gelen bir davetiyle başladı. Davet mektubunu getiren kişi, kar beyazı sakalları ve şatafatlı giyimiyle göz kamaştırıcı bir adamdı. Kendini Adnan Bey olarak tanıttı ve öyle bir özgüvenle konuştu ki, odayı bile kendine aitmiş gibi hissettirdi. Daveti, İstanbul’un sayılı zenginlerinden Nihal Hanım’ın yalısına yönelikti. Bir cinayet vakası, sır perdesinin ötesinde bizi bekliyordu.
Adnan Bey, “Kezban Hanım,” dedi, “Bu şehirde size rakip olacak bir dedektif tanımıyorum. Nihal Hanım’ın yalısında meydana gelen esrarengiz bir ölümün çözümü için sizi göreve çağırıyorum. Yardımcınızın da sizi yalnız bırakmayacağını umuyorum.”
Kezban Hanım bir an bile tereddüt etmeden ayağa kalktı. “Elbette,” dedi. “Fakat tüm detayları öğrenmeden bir yolculuğa çıkmam. Bana anlatacaklarınızı masaya dökün.”
Adnan Bey, yüzündeki güvenli ifadeyi koruyarak başladı: “Geçtiğimiz gece, Nihal Hanım’ın yalısında bir müteahhit, Ömer Bey, boğazına saplanan bir şiş ile ölü bulundu. Ancak kimse ne bir bağırış ne de mücadele izine rastladı. Herkes odasında huzurla uyuyordu. Ömer Bey’in bulunduğu odaya kilitli bir kapıdan geçilmeden girilmesi mümkün değil.”
Ben bu noktada sessizce yutkundum. Durum açıkça Kezban Hanım’ın zekâsını zorlayacak türdendi. Fakat Kezban Hanım, sanki bu tür davalar günlük işlerinin bir parçasıymış gibi sakindi. “Şaban,” dedi, “notlarını al. Yalıya gidiş için hazırlıklarımızı tamamla.”
Yalıya Gidiş
Bir saat içinde Boğaz’a karşı bir sandala atlayarak yola koyulduk. Sandalın ahşap tabanına vuran dalga sesleri arasında Kezban Hanım bir elinde defter, diğerinde büyüteciyle sessizliğini koruyordu. Ben ise bu kadar gösterişli bir yalıya ilk kez gidecek olmanın verdiği bir heyecan içindeydim.
Yalıya vardığımızda bizi Behlül adında bir genç karşıladı. Kendine has bir çekiciliği olan bu genç, gözleriyle sürekli etrafı tarıyordu; sanki bir şeylerden kaçıyordu ya da bir şeyleri saklıyordu. “Buyurun efendim,” dedi. “Nihal Hanım sizi büyük salonda bekliyor.”
Şüphe Dolu İlk İzlenimler
Yalının ihtişamlı salonuna adım attığımızda karşılaştığımız ilk kişi, Nihal Hanım oldu. Siyah bir elbise giymiş, kederli bir yüz ifadesiyle karşımızda duruyordu. Gözleri yaşlıydı ama bakışlarında bir korkunun izleri seziliyordu.
“Hoş geldiniz, Kezban Hanım,” dedi titrek bir sesle. “Bu olay… Bu cinayet… Hayatımızın düzenini altüst etti. Lütfen bir an önce bu kabusu bitirin.”
Kezban Hanım konuşmak yerine sadece başını salladı ve etrafı incelemeye koyuldu. O sırada salonda oturan diğer kişilere gözüm takıldı. Biri Firdevs Hanım, Nihal Hanım’ın annesi, abartılı mücevherleri ve sert bakışlarıyla dikkat çekiyordu. Diğeri ise kocası Adnan Bey’di. Salondaki herkesin yüzünde birer sır taşıdığını hissediyordum.
Kezban Hanım o meşhur zekâsını konuşturarak şunu sordu: “Ömer Bey’in bulunduğu odayı görmek istiyorum. Ayrıca bu odada vakayı öğrenmeden önce kimler bulundu, kimlerin bu eve girip çıktığını da not edeceğim.”
Firdevs Hanım, “Sizi hemen götüreyim,” dedi. Ancak bakışlarındaki tedirginlik, yalan söylediğini hissetmeme yetti. Sanki o odada gizlenen bir şey vardı ve bu şey, yalnızca bir ceset değildi.
İlk Keşif
Cinayet mahalline vardığımızda gördüğüm manzara tüyler ürperticiydi. Oda, oldukça küçük ve sade döşenmişti. Ortadaki masanın üzerinde şarap şişeleri ve kırık bir kadeh duruyordu. Kezban Hanım hemen şişeyi eline alıp dikkatlice inceledi.
“Şaban,” dedi. “Bana eldivenimi ver.”
Eldiveni taktığında, masanın üzerindeki kağıtların bir kısmını açtı. Kağıtların üzerinde yarım yamalak çizilmiş planlar vardı. Bunlar bir bina projesine ait olmalıydı.
“Bu bina,” dedi Kezban Hanım sessizce. “Henüz tamamlanmamış bir proje. Peki bu odada ne işi var?”
Ben ağzımı açıp bir şey diyecektim ki Firdevs Hanım aniden sözümü kesti: “Sanırım Ömer Bey, yalıda kendine ait bir iş anlaşması üzerinde çalışıyordu. Bu planlar bir inşaat projesine ait olabilir.”
Kezban Hanım, Firdevs Hanım’a keskin bir bakış attı. “Ama bir odada yalnızca iş planları bulunmaz, öyle değil mi?” diye mırıldandı.
Bir Oyun Başlıyor
Odadan çıkıp tekrar salona döndüğümüzde Kezban Hanım herkesin üzerine dikkatle baktı. Nihal Hanım sessizce oturmuş, ellerini sıkarak bir köşede oturuyordu. Behlül bir pencerenin kenarına yaslanmıştı; sanki kaçmaya hazır gibiydi.
Kezban Hanım, nihayet ilk sorusunu sordu: “Ömer Bey’in bir düşmanı var mıydı?”
Nihal Hanım kekeleyerek, “Hayır, hayır… O… Herkes tarafından sevilirdi,” dedi. Ama o anda gözlerini kaçırdı.
Kezban Hanım, “Şaban,” dedi, “bizim işimiz zorluklarla dolu olacak gibi görünüyor. Bu yalıda yalnızca bir cinayet değil, aynı zamanda bir sırlar labirenti saklanıyor.”
Ben ise bu sözlerin ağırlığını omuzlarımda hissettim. Fırtına, oyalandığımız bu yalıda kopmaya çok yakındı.

2. Bölüm: Şüpheler ve Gölgeler
Cinayetin işlendiği Nihal Hanım’ın yalısında ilk izlenimimizi edinmiş, karmaşık bir düğümle karşı karşıya olduğumuzu anlamıştık. Ancak Kezban Hanım her zamanki soğukkanlı tavrıyla, detayların peşine düşmüştü. Herkesin ifadesini almak üzere bir odaya geçtik. Odadaki sessizlik, yağmurun pencereye vurduğu ritmik seslerle bozuluyordu.
Kezban Hanım ilk olarak Behlül’ü çağırdı. O genç adam, kendine has karizmasını koruyarak içeri girdi. Gözlerinde hem bir meydan okuma hem de bir tedirginlik vardı.
“Kezban Hanım, ne öğrenmek istersiniz?” diye sordu, hafif alaycı bir tonla.
Kezban Hanım, hiçbir duygu göstermeden doğrudan sordu: “Ömer Bey ile ilişkiniz nasıldı?”
Behlül’ün yüzünde bir gölge belirdi. Cevap vermekte tereddüt etti. “Kendisiyle sıkça iş görüşmesi yapardık. Nihal Hanım’ın projeleri hakkında konuşuyordu. Ancak aramızda kişisel bir bağ yoktu.”
Kezban Hanım, bu cevabı yeterli bulmamış gibi devam etti: “Cinayet gecesi neredeydiniz?”
Behlül, kaşlarını çatarak, “Odama çekilmiş, kitap okuyordum. Olayı sabah öğrendim,” dedi. Ancak sözlerindeki boşluğu hissedebiliyordum. Bir şey gizliyordu, fakat ne olduğunu anlayamıyordum.
Behlül çıktıktan sonra sıra Nihal Hanım’a geldi. Üzerinde hala siyah elbisesiyle, endişeli ve yorgun bir şekilde oturdu. Gözlerinde çaresizlik vardı, ama derinlerde bir yerde gizli bir korkuyu da barındırıyordu.
“Kezban Hanım, lütfen bu kâbusa son verin. Bu olay ailemizi mahvedecek,” dedi.
Kezban Hanım, sakin bir tonla sordu: “Ömer Bey’in sizin için özel bir anlamı var mıydı?”
Nihal Hanım’ın yüzü aniden soldu. Ellerini sıkarak, “Hayır, o yalnızca babamın iş ortağıydı,” dedi. Ama bakışlarını kaçırması, söylediklerinin tam anlamıyla doğru olmadığını gösteriyordu.
Kezban Hanım, ona bir an dikkatle baktı, sonra başka bir şey sormadan teşekkür ederek gönderdi. Ardından Firdevs Hanım salona girdi. Bu kadın, tüm varlığıyla bir entrikanın ete kemiğe bürünmüş hali gibiydi. Takıları ışıkta parlıyor, yüzündeki sert ifade kimseye boyun eğmeyeceğini ilan ediyordu.
“Ömer Bey ile ilgili ne biliyorsunuz?” diye sordu Kezban Hanım, doğrudan.
Firdevs Hanım omuzlarını silkerek, “Kızımın işine karışmazdım. Ama Ömer Bey çok da güvenilir biri değildi. Hırslı bir adamdı. İş anlaşmalarıyla ilgili sık sık sorun çıkarırdı,” dedi.
Bu cümle, Kezban Hanım’ın dikkatini çekmişti. “Ne tür sorunlar?” diye sordu.
Firdevs Hanım, cevap vermeden önce kısa bir an duraksadı. “Sadece iş meseleleri… Bazen sözleşmelere uymuyordu. Nihal’in onunla iş yapmasını onaylamıyordum,” dedi.
Kezban Hanım’ın zihnindeki ipuçları birer birer yerlerine oturuyordu, fakat bu hikayenin birden fazla anlatıcısı olduğunu hissediyordu.
Esrarengiz Gözlemler
İfadeler bittikten sonra, Kezban Hanım beni sessizce köşeye çekti. “Bu yalıda herkesin sakladığı bir şey var, Şaban,” dedi. “Ama asıl mesele, herkesin gizlediği şeyin aynı olup olmadığını anlamakta.”
Ben de onunla hemfikirdim. Özellikle Behlül’ün tavırları ve Nihal Hanım’ın tedirginliği, bu olayın basit bir cinayet olmadığını gösteriyordu.
Kezban Hanım beni cinayet mahalline geri gönderdi. “Şaban,” dedi, “orada unuttuğum bir şey var. Masanın altına dikkatlice bak. Bize saklanan bir şey olmalı.”
Odaya girdiğimde hâlâ tüylerim diken diken oluyordu. Boğaz’a bakan küçük pencerenin kenarında oturmuş Ömer Bey’in orada neler yaşamış olabileceğini düşündüm. Masanın altına baktığımda, sandalyenin altına sıkıştırılmış küçük bir not buldum. Notta yalnızca şu yazıyordu: “Zaman daralıyor. Herkes izliyor.”
Bu notu hemen Kezban Hanım’a götürdüm. Notu dikkatle inceledi, sonra bir an yüzüne karanlık bir ifade yerleşti. “Şaban,” dedi. “Bu cinayet yalnızca bir başlangıç olabilir.”
Gizli Anlaşmalar
Gece ilerlediğinde, Nihal Hanım’ın daveti üzerine hepimiz yemek salonunda toplandık. Ortamda gergin bir hava vardı. Behlül sessizce köşede oturmuştu. Firdevs Hanım, tüm kibriyle sofrayı süzüyor, Adnan Bey ise dalgın bir şekilde çatalıyla oynuyordu.
Yemek sırasında Kezban Hanım birdenbire konuşmaya başladı: “Bu yalıda herkes bir sır saklıyor. Ama bu sırlardan biri, Ömer Bey’in ölümüyle doğrudan ilgili. Size yalnızca bir şans vereceğim: Şimdi itiraf edin ya da bu iş çözüldüğünde sonuçlarına katlanın.”
Bu cümle sofradaki herkesi irkiltti. Firdevs Hanım, kızgın bir şekilde “Ne demek istiyorsunuz?” diye sordu. Ancak sesi titriyordu.
Kezban Hanım, elindeki notu kaldırarak, “Bu yalıda yazılmış bir mesaj bulduk. Belli ki cinayet bir tesadüf değil. Birileri planladı. Kim olduğunu biliyorum, ama herkesin kendi itirafını bekliyorum,” dedi.
O anda salonda bir sessizlik çöktü. Herkes birbirine bakıyor, ama kimse konuşmuyordu. İşte o an, gerçeklerin yavaşça ortaya çıkmaya başladığını hissettim.
Son Bölüm: Maskelerin Altındaki Gerçek
Firdevs Hanım götürülmüştü, fakat Kezban Hanım’ın gözlerindeki huzursuzluk bitmemişti. Salondaki sessizlikte saat tiktakları yankılanıyordu. Nihal Hanım hâlâ titriyor, Behlül derin düşüncelere dalmış, Adnan Bey ise hiçbir şey söylemeden oturuyordu. Kezban Hanım masanın etrafında dolaşarak odadaki herkesi dikkatle süzdü.
“Bu iş burada bitmedi,” dedi, gözleriyle Behlül’ü işaret ederek. “Firdevs Hanım manipülatördü, evet, ama Ömer Bey’in ölüm emrini vermiş değildi. Katil, bu salonda. Ve artık ortaya çıkma vakti geldi.”
Behlül bir anda başını kaldırdı, fakat sakin görünmeye çalıştı. “Ne ima ediyorsunuz, Kezban Hanım?” diye sordu.
Kezban Hanım, onun gözlerine dik dik bakarak konuştu. “Behlül, Ömer Bey’in Nihal Hanım’a olan ilgisini fark ettin ve kıskançlık damarlarınla oynadı. Ama kıskançlığın sadece duygusal değil, aynı zamanda maddiyata dayanıyordu. Ömer Bey’in Nihal’i koruması, onun Firdevs Hanım’ın tehlikeli oyunlarına karşı bir kalkan olmasını sağladı. Ama sen, Ömer Bey’i ortadan kaldırarak hem Nihal’i kontrol etmeyi hem de projelerdeki kazançların bir kısmını ele geçirmeyi istedin. Planın başarılı olsaydı, hem Nihal hem de projeler senin kontrolünde olacaktı.”
Behlül’ün yüzü bir anda kaskatı kesildi. Elleri, oturduğu sandalyenin kenarlarını sıkıca kavradı. Ama bir şey söylemedi. Bu sessizlik, suçlamaları kabul ettiğinin en büyük kanıtıydı.
Adnan Bey ayağa kalktı. “Behlül!” diye bağırdı. “Bu doğru mu? Gerçekten Ömer Bey’i sen mi öldürdün?”
Behlül, Adnan Bey’in gözlerine bakmaya cesaret edemedi. Sessizliğini bozduğu an sesi derinden ve karanlıktı. “Evet,” dedi. “Ömer Bey beni Nihal’in yolundan çekmek istiyordu. Bana meydan okudu. Nihal’i koruyabileceğini söyledi. Ama ben buna izin veremezdim. Onu, bu yalıda kimsenin görmeyeceği bir anda öldürdüm. Ama Firdevs Hanım sayesinde suçun üzerime kalmayacağını düşündüm.”
Nihal Hanım, duydukları karşısında yere yığıldı. “Sen… Sen nasıl böyle bir şey yaparsın?” diye fısıldadı. “Beni koruduğunu söylüyorsun ama asıl tehlike sensin!”
Behlül, Nihal’e bakarak, “Her şeyi senin için yaptım,” dedi. Ama sesi artık bir savunmadan çok, çaresiz bir itiraftı.
Kezban Hanım, polisleri çağırmamı işaret etti. Onlar gelene kadar Behlül hiçbir yere kaçmaya çalışmadı. O da Firdevs Hanım gibi soğukkanlı bir şekilde kelepçelenip götürüldü.
Sonun Ardından
Polisler gittikten sonra salon, derin bir sessizliğe büründü. Nihal, annesinin manipülasyonları ve Behlül’ün karanlık planları karşısında derinden sarsılmıştı. Adnan Bey, sessizce pencerenin önüne gidip Boğaz’a baktı. Bu yalıda olanlar, yalnızca bir cinayet değil, aynı zamanda bir ailenin çöküşüydü.
Kezban Hanım, Nihal Hanım’a dönerek yumuşak bir sesle konuştu: “Nihal Hanım, güçlü bir kadınsınız. Bu olaylar sizi sarsmış olabilir, ama hayatınıza yeni bir başlangıç yapabilirsiniz. Geçmişteki hataların, geleceğinizi belirlemesine izin vermeyin.”
Nihal, gözlerindeki yaşları silerek başını salladı. “Haklısınız,” dedi. “Bu yalı, artık benim için yalnızca bir geçmişten ibaret olacak.”
Ben, Şaban, bütün bu olan bitene tanık olarak, Kezban Hanım’ın zekâsına bir kez daha hayran kaldım. Her zamanki gibi, düğümleri çözmüş ve gerçeği ortaya çıkarmıştı. Ama bu vakadan bana kalan şey, yalnızca çözülmüş bir cinayet değil, aynı zamanda insan doğasının ne kadar karmaşık ve karanlık olabileceğiydi.

Epilog
Nihal Hanım, kısa bir süre sonra yalıyı terk etti ve yeni bir hayata adım attı. Firdevs Hanım, manipülatif oyunlarının bedelini mahkeme salonlarında öderken, Behlül uzun bir hapis cezasına çarptırıldı. Adnan Bey ise bu olanların ağırlığını taşıyamadı ve sessiz bir hayatı tercih etti.
Kezban Hanım ve ben, bu vakayı başarıyla kapatmış olmanın huzuruyla İstanbul’un sokaklarında yeni vakalar için yürümeye devam ettik. Boğaz’ın üzerindeki sis, her zaman olduğu gibi, geçmişin sırlarını örtmeye devam ediyordu.
Ve böylece bir hikaye daha sona erdi, geride yalnızca adaletin sağlandığı bir anı bırakarak.