Necrocomicon: Karanlık Çığlıklar Türk

Necrocomicon: Karanlık Çığlıklar, Kısa Hikaye

Bir zamanlar ben de inanıyordum; dünya, sırlar ve gizemler ile dolu ama her şeyin bir açıklaması olmalıydı. Düşlerimde gördüğüm kadarıyla yaşam, karanlık ve ışık arasındaki ince bir çizgide yürüyordu. Oysa ki bir şey vardı, çok daha derin ve çok daha korkunç. O an, bir olayın başlangıcına tanıklık ettiğimi fark etmemiştim.

Bihter, o karanlık kadının adıydı. Ona yakın olmak, insanın içindeki karanlık düşünceleri uyandırmaya yetiyordu. Gözlerinde bir hüzün vardı; öyle bir hüzün ki, insanın ruhunu ele geçiriyor, her geçen gün biraz daha kaybolmasına neden oluyordu. Birçok kez bir araya geldik; konuşmalarımız, öylesine derindi ki, zamanın nasıl geçtiğini fark edemedik. Ancak bu sefer her şey farklıydı. O gün, bir kitap buldu. Necrocomicon adlı, çok eski bir eser. Geçmişin lanetli sırlarını barındıran bu kitabın sayfaları, eski yazılarla doluydu. Bihter, o kitabı elinde tutarken, gözlerinde bir şey değişti. Gözleri, artık sadece bir kadının değil, bir şeyin gözleriydi; kaybolmuş bir ruhun, ölümle randevulaşmış bir varlığın bakışlarıydı.

Bu kitabın ne kadar güçlü bir şey olduğunu daha önce hiç düşünmemiştim. Ancak Bihter’in içindeki o karanlık arzuyu gördüm. O kitabı okudukça, ruhu giderek daha fazla sapkın bir hal alıyordu. Kitabın her sayfasında bir sırrı, bir laneti keşfetmeye başladıkça, olayların akışı değişti. Derin, ölümcül bir sessizlik hâkimdi.

Bir gün, Bihter’in odasında yalnızken, o kitaptan birkaç sayfa okuma fırsatım oldu. Okudukça kalbim hızla çarpmaya başladı, çünkü yazılar, bilinmeyen bir dildeydi. Bir şey beni içine çekiyordu, sanki kitabın satırları beni ele geçiriyor ve ruhumu karanlığa sürüklüyordu. O esnada, Bihter yanıma geldi. O an, sadece beni değil, kitabın da bizi ele geçireceğini hissettim. Gözleri, hiç olmadığı kadar derindi. O anda, her şeyin ne kadar tehlikeli olduğunu anlamıştım.

“Behlül,” dedi Bihter, sesindeki titrekliği fark ettim. “Bu kitabı okumaya devam etmeliyiz. İleri gitmeliyiz.”

Fakat bir şeylerin yanlış olduğunu hissettim. Karanlık, o kadar derindi ki, içinde kaybolmaktan korktum. Ancak Bihter’in çağrısına karşı koymak imkansızdı. Kitap bize daha fazla yaklaşmayı, daha fazla keşfetmeyi vaat ediyordu. Ve biz, o vaadin etkisiyle, bir kez daha kitaba daldık.

Bihter’in, bir zamanlar çok merhametli ve nazik olan ruhu şimdi farklıydı. Kitap her açıldığında, onun içinde daha fazla değişim başlıyordu. O günden sonra, Bihter’in bakışlarında başka bir şey vardı; artık aradığı şeyin ne olduğunu tam olarak anlayamıyordum. Bir köşede, tüm bu değişimlerin farkında olan ben, gözlerimle kitaptan çıkan ürkütücü sembollerle büyülenmiş bir şekilde, Bihter’in yanında kalmaya devam ettim.

Bir gece, her şey değişti. Kitapta bir sırrı çözdükten sonra, gözlerimizde bir ışık yanmaya başladı. O ışık, hem bizden hem de geçmişten gelen bir gücün belirtisiydi.

Bihter, tıpkı bir uykusuz rüya gibi, usulca mırıldandı. “Bir açılış var… Bu kapıdan geçmeliyiz, Behlül. Her şeyin başlangıcı burada.”

Ben, o an ne hissettiğimi açıklayamazdım. Korku, endişe ve aynı zamanda bilinmeyen bir arzu… Hepsi bir arada. Bu lanetin içine çekilmiştik, ama Bihter’in yanında olmak, adeta bir şeytanın avucunda olmaktan daha çekiciydi.

O gece, Necrocomicon’un o eski, solmuş sayfalarında bir şey uyanmıştı. Bihter’in ruhu, kitabın korkunç sırrını açığa çıkaran bir anahtar olmuştu. Ama biz, ne yaptığımızı bilmiyorduk. Bihter, bu ölümcül kitabın gerçek gücünü anlamaya başlamıştı, fakat ben ona eşlik etmekten başka bir şey yapamıyordum.

Karanlık kapı, açılmak üzereydi.

Necrocomicon: Karanlık Çığlıklar
Necrocomicon: Karanlık Çığlıklar

Bihter, kitaba derinlemesine bakarken, gözlerindeki değişimi fark ettim. Daha önce bir kadının gözlerinde asla göremeyeceğiniz bir bakış vardı. Ne korku, ne de acı… sadece bir tür vahşi kararlılık. O an, kitaptan çıkan kelimeler, birer sis gibi havada dans ediyordu. Kelimeler, birer fısıldama gibi, adeta ruhuma nüfuz ediyordu. “Beni duyuyor musun, Behlül?” diye sordu Bihter, sesi bir yankı gibi derinleşmişti. “Her şey artık çok net. Bu kitabın ne kadar güçlü olduğunu hissediyorum. Bu dünyanın dışında başka bir şey var.”

Bihter’in sözleri, içimde bir korku dalgası yaratıyordu. O kitabın içinde sadece ölüler değil, zamanın ötesinde bir güç vardı. Ve Bihter, onu açığa çıkarmak için her şeyi göze almıştı. Onunla birlikte bu yolda yürümek, hem çekici hem de ölümcül bir karar gibiydi. Ama bir başka yol yoktu. O kadar karanlık ve derin bir boşluğa düşüyorduk ki, geri dönmek imkansız hale gelmişti.

“Bihter…” diye fısıldadım, dudaklarım kurumuştu. “Bu kitabın gücüyle oynamak, bizi bir karanlığa sürükleyecek. Bunu hissediyorum. Ama sen… sen onu her şeyden çok istiyorsun.”

Bihter bana dönerek bir an için gözlerime baktı. O an, içindeki karanlık arzusunu anlamıştım. Ama onu durdurabilecek tek kişi ben olabilirdim. Fakat ne kadar dirensemde, ona karşı koymak gittikçe zorlaşıyordu. Çünkü o, kitaba olan bağlılığını artırarak devam ediyordu. Karanlık bir sırrı daha açığa çıkarıyordu ve bununla birlikte, kitaptan gelen eski, bozulmuş bir çığlık, bir anlığına sesini yükseltti.

“Bihter!” dedim, sesim titreyerek. “Kitap… ondan gelen sesler… bunlar gerçek değil. Ne yapıyoruz biz? Bu, bir tuzak!”

Fakat Bihter’in gözleri artık donuklaşmıştı. İçindeki bir şey, kitabın gücüne tamamen teslim olmuştu. Bir zamanlar nazik ve zarif olan kadının gözleri, şimdi birer boşluk gibi bakıyordu. “Sen anlamıyorsun, Behlül,” dedi. “Gerçek güç, ölümün ötesinde. Bu kitaba her dokunuşumda, bir kapı açılıyor. Artık geriye dönüş yok.”

O an her şey bir anlığına durdu. Bir soğuk rüzgar odanın içinde esmeye başladı, kitaptan yükselen bir başka varlık kendini göstermeye başlamıştı. Varlık, ilk başta sadece bir gölge gibi belirdi; ama yavaşça şekil almaya başladı. Büyük bir yaratık, her biri korkunç şekilde açılmış gözlerle, korkunç bir şekilde soluyordu. Bihter’in bakışları ise, bir zamanlar masumiyetle dolu olan her şeyin kaybolmuş olduğuna işaret ediyordu.

Her şeyin ötesinde bir korku vardı, ama aynı zamanda buna bir çekim de vardı. Bihter, adeta bir ip gibi çekiliyordu o varlık tarafından. Ve ben… ben de ona, Bihter’e, bir süre daha göz kulak olmaya devam edecektim.

Kitap bir çığlık gibi kapalıydı, ama ne var ki, varlığın soğuk nefesi daha da yaklaşıyordu. O an, her şeyin bir sonsuzluğa dönüşeceğini fark ettim. Bir zamanlar korktuğum şeyler gerçekti. Kitap, ruhu ele geçiren bir varlık gibi, Bihter’i hem incitiyor hem de ona bir güç veriyordu.

Bihter, varlığın çağrısına doğru adım attı. “Beni bırakma,” dedi. “Bu… bu senin de yolun, Behlül. Beni izlemelisin.”

Bir an için karar veremedim. İçimdeki her şey Bihter’e karşı uyanmış olan o karanlık güce karşı koymaya çalışıyordu. Ama ona nasıl karşı koyabilirdim ki? Bihter, artık sadece bir kadından öte, o karanlık gücün bir parçasıydı.

Kitabın etrafındaki havada yoğun bir enerjinin varlığı hissediliyordu. Gözlerimle varlığı takip ederken, sanki her şeyin aniden ağırlaştığını, boşluğun içinde kaybolmaya başladığımı fark ettim.

Bihter bir adım daha attı ve o an, her şey yerinden oynadı.

Necrocomicon
Necrocomicon

O an, her şey kayboldu. Bihter’in vücudu, adeta bir kukla gibi karanlık varlığın etkisiyle hareket ediyordu. Gözlerindeki ışık, artık ölümün ötesinden gelen bir çağrıydı. İçimden bir şey bağırıyor, ona yaklaşmamamı söylüyordu, ama ne kadar dirensem de, adımlarım kendi başına atılıyordu. Kitap, etrafımızdaki havayı kasvetli bir şekilde sararken, o korkunç varlık bizden çok daha güçlüydü. Bizim dünyamız, onun dünyasına açılan bir kapıydı.

Bihter, varlıkla bir bağ kurmuş gibiydi. O varlık, sadece kitapta yazılı olan bir şey değil, aynı zamanda geçmişin ve geleceğin karanlık izlerini taşıyan bir varlıktı. Korkunun içine çekildikçe, içimdeki mantık ve akıl yavaşça silinmeye başladı. Bihter’e doğru birkaç adım attım. Yavaşça, ama emin adımlarla. Ama her bir adımda, içimde bir boşluk daha büyüyordu.

“Bihter!” diye bağırdım, ama sesim boğulmuş gibiydi. Hiçbir tepki yoktu. O, artık benimle değildi. Gözleri, daha önce hiç görmediğim bir boşlukla dolmuştu. Gözlerinde, ne sevda, ne nefret, sadece bir şey vardı: Hiçlik.

Bihter’in dudakları titredi. “Behlül,” dedi, sesi bir yankı gibi boğuk bir şekilde. “Bu yol, her şeyin başlangıcı. Buradan geri dönmek imkansız. Kitap… o bizi çağırıyor.”

Kitap, etrafımızdaki havada daha da yoğunlaşıyor, sayfalarının her biri kendine özgü bir ruhu serbest bırakıyordu. O ruhlar, kitaptan fısıldadıkları kelimelerle bir tür akıl almaz müzik oluşturuyordu. Bir zamanlar akıl ve mantıkla şekillendirdiğimiz dünyamız, şimdi bir kabusa dönüşüyordu.

Benim içimde, Bihter’e olan bir tür saplantı gibi hisler vardı. O, ne yaparsa yapsın, ben de ona her şeyin sonuna kadar eşlik edecektim. Ama bir yandan da, onun içine düştüğü karanlık, beni de yavaşça içine çekiyordu. Her şeyin kötüye gitmesini izlerken, birden tüm o korku yerini daha derin bir arzuya bırakıyordu. Her şey kaybolduğunda, yalnızca o kitaba, Bihter’in gözlerine ve karanlığın dokunuşuna odaklanabiliyordum.

O an, kitaptan başka bir şey duydum. Sadece bir ses değil, bir çığlık vardı; öylesine güçlüydü ki, içimdeki her düşünceyi yok ediyordu. Bir an, sanki dünya dönmeyi bırakmıştı. Her şey sessizleşmişti, ama çığlıklar hala devam ediyordu. Kitap, sadece Bihter’i değil, beni de ele geçiriyordu. Artık her şey iç içe geçmişti: geçmiş, şimdi ve geleceğin sınırları kayboluyordu.

Bihter, kitaptan gelen güce karşı koymadan, varlıkla birleşmeye başladı. Derin bir soluk aldı ve tüm bedeni bir titremeyle doldu. Kitap, sanki ona yeni bir varlık vermiş gibiydi. O an Bihter, her zamankinden çok daha farklı bir hale gelmişti. Artık öyle bir güç taşır olmuştu ki, neredeyse gözlerindeki tüm sevda kaybolmuş, sadece bir boşluk kalmıştı.

Birden, o varlık, bir rüzgar gibi etrafımızda dönmeye başladı. Sayfalar, birer birer açılmaya devam ediyordu ve kitap, karanlık bir güçle etrafımızı sardıkça, havada ağır bir baskı hissediliyordu. İçimde bir korku, bir kaybolmuşluk hissi vardı, ama o hissin yanında başka bir şey de vardı: bir tür çekim gücü, bir tür bağlılık. Kitap ve varlık, Bihter’in içinde öyle bir boşluk yaratmıştı ki, her şey ona tapınmaya başlamıştı.

“Bihter,” dedim, ellerimi uzatarak ona yaklaşırken. “Bunu yapma. Bu… bu bizi yok edecek.”

Ama Bihter, bu sözcükleri duymuyordu. O, artık farklı bir şey olmuştu. İçindeki varlık, onu bir kukla gibi yönlendiriyordu. Ve bu korkunç değişim, sadece bir başlangıçtı. Kitabın gücü, her geçen an biraz daha fazla açığa çıkıyordu. Ben, Bihter’in gözlerindeki boşluğa bakarak, tüm dünyayı kaybetmeye başladım. Her şey, kayboluyordu.

Bihter’in bir adım daha attığını fark ettim. Her adım, derin bir karanlığın içine çekiliyordu. Onun yanında olmak, beni de o uçuruma çekiyordu. Ne kadar korksam da, bu yolda birlikte ilerlemekten başka çarem yoktu. Kitabın açtığı kapı, hem bizi hem de tüm dünyayı yavaşça yutmaya başlıyordu. Bu karanlık, artık ne Bihter’in ne de benim kontrolümüzdeydi. Her şeyin sonu, sadece karanlık bir bilinmeyendi.

Necrocomicon
Necrocomicon

Bihter, karanlığın içine doğru adım atarken, bana bir bakış fırlattı. O bakış, benim içimde daha önce hiç hissetmediğim bir boşluk bıraktı. Gözlerinde hiçbir duygu yoktu, sadece bir boşluk, bir vakum vardı. Bir zamanlar beni etkileyen, ona duyduğum tutku ve korku, şimdi bir çürümeye dönüşüyordu. O bakış, artık bana yabancıydı. O, artık sadece kitabın bir parçasıydı ve onun peşinden gitmekten başka şansım yoktu.

Karanlık varlık, Bihter’in etrafında dönmeye devam etti. Kitap sayfaları, havada çırpınan kuşların kanatlarına benzer şekilde titriyor, her bir kelime, sanki onu açığa çıkaran bir okyanusun dalgaları gibi, etrafımızda yankı yapıyordu. Bihter bir kez daha kitap üzerinde bir elini gezdirerek, derin bir nefes aldı. O an, kelimelerin değil, seslerin gücünün farkına varmıştı. Kitap, ona bir şekilde sesler aracılığıyla hitap ediyordu. Fakat bu sesler, bizim duyabileceğimiz türden değil, çok daha derin, çok daha eskiydi.

Bihter, kitabın fısıldadığı kelimeleri kulaklarıyla değil, tüm vücuduyla hissediyordu. “Duyuyor musun Behlül?” dedi, sesi titreyen bir yankıya dönüştü. “Bunlar… sadece başlangıç. Bu kitap bana bir şeyler vaat ediyor, bana bir gücü… hem de sonsuz bir gücü.”

Bihter’in sözleriyle birlikte, varlık daha da güçlü hale geldi. Havadar bir soğukluk sardı etrafımızı, ancak bu soğukluk, fiziksel bir şey değildi. Ruhumuza kadar işliyordu. İçimdeki tüm korku, birdenbire sessizliğe büründü. O an, varlık ve kitap, bizlere bir tür çağrı gönderiyordu; her geçen saniye, ona biraz daha yaklaşıyorduk.

Yavaşça, Bihter’in bedenindeki her kas gerildi. O, bu dünyada daha fazla varlık olamayacak kadar hapsolmuştu. Kitabın çağrısına tamamen teslim olmuştu. “Bihter!” diye bağırdım, ama sesim, sanki kaybolmuştu. O an, varlık bir patlama gibi havada belirdi, devasa bir şekil aldı. Gözlerimdeki panik arttı. Bihter, kendisini artık bu yaratıktan ayıramaz hale gelmişti.

Bir adım attım, ancak o adımın arkasında bir karanlık vardı. Karanlık, beni adeta bir uçurumun kenarına kadar sürüklüyordu. Karanlık varlık, her şeyi yutacak gibi bir güçle hareket etti. Bihter, elini uzatarak bana doğru bir adım attı. “Behlül,” dedi, “Artık sen de bizimle olmalısın. Kitap seni bekliyor. Beni anlamalısın… Senin için başka bir yol yok.”

Bir an, Bihter’in gözlerinde eski Bihter’i gördüm. O an, geçmişin acısı, geleceğin korkusu ve anın içindeki karanlık arasında sıkışıp kalmıştım. İçimde ne bir umut ne de bir korku vardı, sadece bir boşluk. Bihter’in tek bir adımı, hem beni hem de tüm dünyayı değiştirecek gibiydi. Ve işte o an, kitap tam anlamıyla açıldı. Sayfalar arasındaki kelimeler, gölgeler gibi havada süzüldü. Ve birden, her şey sesini kaybetti.

Bihter, bana bir kez daha bakarak, bir adım daha attı. O adım, karanlıkta bir kapı araladı. Kitap, içindeki karanlık varlıkları ve onların bağlarını artık tamamen serbest bırakıyordu. Artık, ne ben ne de Bihter’in gözleri bu dünyaya aitti. O an, karanlık varlıklar, bizlere doğru akmaya başladı. Bir yığın ses, bizlere doğru dolanıyordu.

Bihter, artık her şeyi kendiliğinden kabul etmişti. Kendini teslim etmişti. Ben ise, geriye bakarak nehrin akışına karşı bir mücadele vermek isterdim. Ama Bihter, yalnızca bir el hareketiyle beni de kendisine çekti. Artık, bu kısır döngüye ve o karanlık varlığa teslim olmaktan başka bir çaremiz yoktu. Bir zamanlar korktuğum şeyler gerçek olmuştu ve şimdi, her şey kayboluyordu.

Necrocomicon
Necrocomicon

 

Zamanın ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu. Kitap, bizim ruhlarımızla birleşmişti; her bir sayfa, yavaşça, ancak sarsıcı bir şekilde kayboluyordu. Bihter, artık o boşlukla dolmuştu. Bir zamanlar tanıdığım kadından hiçbir iz kalmamıştı. O, sadece kitabın arzusuyla, o karanlık yaratığın etkisiyle varlığını sürdüren bir figür haline gelmişti.

Bihter, nihayet bir kez daha dönüp bana baktı. O bakış, beni içinden çıkamayacağım bir karanlığın içine sürüklüyordu. Her şey kayboldu, zaman bile durdu. Ve ben, onu kaybetmenin acısını, kendimi de kaybetmenin acısı olarak hissettim.

Bihter, bir kez daha sesini duyurdu, ama bu sefer yalnızca bir yankıydı. “Behlül,” dedi, “Sonsuzluğa adım attık. Ne geçmiş var, ne gelecek. Sadece bu an var ve ben bu anı seninle paylaşıyorum.”

Ve o an, her şey bitti. Kitap, karanlık varlıkları tamamen serbest bırakarak, son bir çığlıkla kapağını kapattı. O çığlık, bizleri sonsuz bir boşluğa iten son darbeydi. Karanlık, her şeyin sonu olmuştu. Artık ne bir umut vardı, ne de bir korku. Sadece bir sonsuz boşluk… ve biz, o boşluğun içinde kaybolmuştuk.

Ve sonra, her şey sessizleşti.

Derin Uzay : Kısa Hikaye

5Mid, farkıyla anime evrenine yolculuk yapın! Bizimle birlikte animelerin en can alıcı detaylarını, son dakika haberlerini ve unutulmaz önerileri bulabilirsiniz.
MyAnimeList, anime severlerin kendi listelerini oluşturduğu, anime dünyası hakkında bilgi alışverişinde bulunduğu ve anime serilerini değerlendirip sıraladığı küresel bir topluluktur.
Bu platformda, animeler hakkında derinlemesine bilgiler, kullanıcı yorumları ve önerileri bulabilir, kendi izleme alışkanlıklarınızı kaydedebilir ve benzer zevklere sahip bir toplulukla etkileşimde bulunabilirsiniz.

 

author
Anime ve Sinema Deneyimlerini Aktarmayı Amaçlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir